Daha önce bu blogda yer vermiş miydim hatırlamıyorum. 2009 yılında Emre Altuğ'nun başrolünü oynadığı "Sizi Seviyorum" isimli bir film vardı. Poligami isimli filmimiz de 2009 yılında çekilmiş. Filmlerin içeriği aynı değil ama her ikisinde de içeriğin bağlanış şekli aynı.
Emre Altuğ sevgilisinin kıymetini anlasın diye sevgilisinin psikoloğu bir oyun hazırlıyor. Emre Altuğ bir hafta boyunca her sabah başka bir kadınla uyanıyor ve her kadın sevgilisi gibi davranıyor. Evdeki fotoğraflar, videolar falan da düzenleniyor tabi bu arada. Emre Altuğ da yiyor haliyle. En sonunda da sevgilisinin kıymetini anlıyor ona yavşak gibi yapışıyor.
Poligami isimli filmimizde de benzeri bir şey var ama biz ne olduğunu anlamıyoruz. Sonra yine her sabah başka bir kadınla uyanma hikayesi. Yalnız burada çok daha farklı bir şekilde işlenmiş ve biraz daha karmaşık hale gelmiş. Yani Emre Altuğ'un filminde konuyu 'elindekinin kıymetini bilmek' ve 'beterin beteri var' olarak özetlemekle yetinsek bile Poligami çok daha başka bir şeyi vurgulamış. Ama onu da bize anlatamamış.
Ya da ben çok fazla 'anaa bu aynı film lan' kafasıyla izlediğim için filmi anlamaya çalışmaktan ziyade 'acaba kim kimden çaldı' sorusuna cevap bulmaya çalıştığım için anlamamış da olabilirim.
Velhasıl kelam, burada konuyu anlatmaktan çok iki filmi karşılaştırır gibi oldum. Konu güzel bir konu. En azından farklı. Eğer Emre Altuğ'un filmini izlememiş olsaydım karşılaştırma yoluna gitmeyeceğim için daha fazla keyif alabilirdim. Özellikle filmdeki karakterlere çok dikkat edip de onlardan etkilenmeye epey müsait bir yapım olduğunu ele alırsak izlemenizi tavsiye ediyorum. Oyunculuklar son derece iyi.
Bu da herhalde yaptığım en uzun açıklamadır. Özür dilerim :(
23 Şubat 2012 Perşembe
19 Şubat 2012 Pazar
Ocean Heaven
Annesi o küçükken ölen Otistik bir çocuk ve karaciğer kanseri olduğunu öğrendikten sonra çocuğunun geri kalan hayatı için her türlü fedakarlığı göze alan babasını konu alıyor film. Şu çarpık cümlenin daha kısacası otistik bir çocuk ve ona bakan karaciğer kanseri babası var. Baba öleceğini anlayınca çocuğu ondan sonra adam gibi yaşasın diye her haltı yapıyor.
Annesi bile onun otistik olduğunu öğrendikten sonra 'bana bunlarla gelmeyin ya :(' gibisinden intihar etmiş ama babası canını dişine takıyor. Doğurmak mesele değil yani. Öyle doğurmakla olmuyor. Tabi filmin konusu bunların hiçbiriyle ilgili değil.
Filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Baba dediğimiz kavramın en güzel hali herhalde budur. Daha da ötesi yoktur. Belki de vardır. Ama filmini çekmedikleri için biz bilemeyiz.
Annesi bile onun otistik olduğunu öğrendikten sonra 'bana bunlarla gelmeyin ya :(' gibisinden intihar etmiş ama babası canını dişine takıyor. Doğurmak mesele değil yani. Öyle doğurmakla olmuyor. Tabi filmin konusu bunların hiçbiriyle ilgili değil.
Filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Baba dediğimiz kavramın en güzel hali herhalde budur. Daha da ötesi yoktur. Belki de vardır. Ama filmini çekmedikleri için biz bilemeyiz.
5 Şubat 2012 Pazar
Wilkommen in Deutschland
Zamanında Almanya'ya çalışmaya gelen bir adamın ailesini yanına alması ile yaşadıkları anlatılıyor. Ama sıkıcı falan değil. Filmin içinde yerinde kullanılan "filaşbek"ler çok usturuplu. Komik bile denebilir. Bence izlemekte fayda var. Pişman olacağınızı sanmıyorum. Olursanız da bana ne zaten.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)