28 Aralık 2011 Çarşamba

Melancholia

Öncelikle filmin mükemmel başladığını belirtmeden edemeyeceğim.
İlk başlarda kameranın hareketleri  gözünüzü ve zihninizi yorabilir. Sanki bir el kamerasıyla sürekli ‘pause’ yapa yapa çekilmiş, sıradan sahnelerle dolu. Bunun yanında replikler gerçekle bire bir örtüşüyor; yapmacıklık sıfır. Tam anlamıyla doğal bir film olduğunu düşündüğüm için daha başında sevmeye başladım. Nasıl becermişler bilmiyorum ama tüm bunlara rağmen merak uyandırıcı bir yanı da var.
Üstelik merak ettiğiniz şeyin aslında fikir yürütemediğiniz ama asla sonunda size sunulan şey olduğunu tahmin edemeyeceğiniz şey çıkması da cabası. Tabi bu lafım tıpkı benim gibi film izlemeden önce konusunu falan okumayanlar için.

Bad Teacher/ Kötü Öğretmen

Eğlenceli bir film yapmışlar. Hiçbir şekilde enteresan olduğunu iddia edemem. Sanatsal falan da değil. Pek bir numarası, izlenmesi için onu herhangi bir şekilde mükemmel yapan bir tarafı yok ama eğlenceli bir film. Neticede boş bir zamanınızda elinizde bundan daha iyisi olmadığı müddetçe izlemenizde sakınca yok.
Kameron Diaz mesleğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, zengin koca bulup da mesleği bırakmaya can atan bir öğretmeni canlandırıyor.  Sonra da komikli, eğlenceli şeyler oluyor falan işte.

27 Aralık 2011 Salı

İnglourious basterds / Soysuzlar çetesi

Ve Quentin Tarantino.... Devamlı ve sürekli sıkılmadan izlediğim bir film.. her sahnesine , herbir diyaloğuna karesine detaylı detaylı izleyip bu kadarda hayran kaldığım bir film olamaz herhalde diye düşünüyorum. Tarantino gerçekten çok yaratıcı kendine özgü ve benzeri olmayan bir yönetmen . ''Ucuz roman'' olsun ''Kill Bill'' olsun asılnda çok anlaşılmayan filmler ama izlemekten nedense hiç sıkılamyoruz ve anlaşılmaz bir şekilde filmlerini beğeniyoruz adamın.
Bana sorarsanız bu adam bir dahi..
gelelim ''Bred Pitt'' e yakışıklı adam allahı var.. fenada oyuncu değil gibi imajı varken . bu filmle beni resmen feth etti ...Kullandığı o aksan .. Tarzı ve tipi zaten ilk gördüğümüzde normal bir teğmen gibi durmuyor . sadece rivayetlerini bilen sekiz askeri bile karşısında bırakın kılı kıpırdatmasını gözlerini bile kırpamıyorlar.. ama brad pitt' i biz gördüğümüzde bunu sezmiyoruz ama görebiliyoruz ... Bu yüzden brad pitt benden tam puan almıştır.
Anlatımı Çivi çiviyi söker hesabı Alman faşistlere karşı 8 faşit yahudi amerikan askerinin intikanlarıdır..... İmdb de 8.3

26 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Avuç Deniz

Şimdi bir adam var. O adam Engin Altandüzbilmemne.
Bir de kadın var. Berrak Tüzünataç.

Ben bu adamı sevmem. Hala da sevmiyorum. Bu kadına da boş zamanlarımda tapardım. Artık onun da kabiliyetsizliğini farkettikten sonra çok gereksiz bir çabaymış benimkisi onu anladım.

Neyse Mert kod adlı Enginaltandüzbilmemne arkadaşlarıyla bir tekne gezisine çıkıyor. Sevgilisi de var bunun. Sonra bir kızla tanışıyor orada. O kızın hayatına girmesiyle yaşananlar bir bir anlatılıyor. Evlenmek üzere olduğu kız arkadaşını aldatmasıyla başlıyor her şey.

Açıkçası filmin geneli enterasan bir şekilde hoşuma gitmesine rağmen Berrak'tan bu kadar hoşlanmayacağım aklımın ucundan geçmezdi. Berrak'ın içinde olduğu ve sevdiğim iki sahne vardı. Biri 19:05'teki "Bok varsın!" diğeri 52:04'teki "Söylesene gerizekalı ben neyim?"

Ve son olarak Berrak'ın oyunculuk kabiliyetinin "hala umut var" olduğunu düşündüğüm 52:43'teki '.....olmicam' derken yaptığı tonlama.

Filmde düzgün olduğunu düşündüğüm tek şarkı da pearl jam- indifference'tı. Hatta duyunca şaşırdım.

Memleket Meselesi


Türkiye'deki adalet sisteminin eleştiriliyor. Polisten dayak yiyen bir kasaba öğretmeninin bunu kanıtlamak için verdiği mücadele ve yargı yolunun açılabilmesi için başlattığı uğraşı konu alıyor.

Filmde bu öğretmenin bir annesi var, sürekli gözlük istiyor. Sonra gözlük alıyor ona oğlu. Teyze çok komik.



NİNE / DOKUZ

Federico Fellini'nin 1963 yılında sinema dünyasına kattığı ''Sekizbuçuk'' adlı eserin ''dokuz'' olarak sinema perdesinde izlediğimiz 2009 yapımı Müzikal bir filmdir .. tabi Müzikal film denince akla gelen tek isimdir Rob Marshall . kendisi 2002 yılında Oscar ödüllü ''Chicago'' müzikaliyle tanılır..
öyle bir sahne ve kamera(sinemaografi) Kullanışı vardır ki kendinizi hem müzikalin içinde hemde o sahnenin koltuğuna oturmuşda bizzat canlı izliyormuş etkisini ustaca veriri o yüzden takdir edilecek ve başarılı bir yönetmendir ..Konusuna değenmicem çünkü filmi anlatırım diye korkuyorum şiddetle müzikal sevenlere tavsiyemdir...
Özellike de burdan bayan izleyici ve takipcilere seslenmek istiyorum Lütfen Marion Cotillard'a benziyorsanız benim ile iletişime geçin ..gerçekten dünyanın en güzel kadınlarından birisiniz demektir...:)

ANGEL-A

2005 yapımı siyah-beyaz Luc besson yapımı filmdir bu adamın filmlerine hastayım. Leon'dan sonra özellikle buna.. tamamen insanın kendini beğenmesini ve güvenmesini anlatan komik ve eğlenceli bir filmdir . Konusu Şöyle ; Bir adamımız var bu adam paris'in en berbat yalan söleyen dolandırıcı bir kahramanımız ve bu adam cidden tüm parise borcu varıdır. tam herşey biterken , madem öldürcekler intaar ediyim en iyisi deyip kendini atacakken Angel-a ile tanışır ve hayatında farklı boyutlar oluşur . Benim kesinlikle favorimdir. benden 10 üzerimden 9.8 ama İmdb'den 7.0 not almıştır ......

REAR WİNDOW / ARKA PENCERE

Bir sinema klasiği olan ve bir çok yönetmene ilham kaynağı olmuş çok neşeli ve babacan yönetmen Alfred Hitchcock'un 1954 yapımı (renkli) başarılı bir filmidir.. Ayağı kıralan ve evinde istirahat eden gazeteci Jeff'in penceresinden komuşularını dikizleyerek başladığı macera sonradan çözeceği bir cinayet olmaya başlar . klasiktir asla sıkıcı değildir .imdb'den 8.7 almıştır....
ödevim olmasa kim bilir ne zaman tanışcaktım bu filmle ..:D

THE BİG LEBOWSKİ

İzlediğim en eğlenceli ve komik filmlerden biridir. gerçekten izlerken çok güzel vakit geçirdim diyebilirim. Boş zamanımı kesinlikle verimli geçirmiş oldum .
Normal sıradan günlük hayatları ve en büyük zevkleri bowling olan arkdaşlardan biri ''Lebowski'nin'' adının Milyarder adaşışyla hiç tanışmamış halde başlarayarak isim karışıklığı yüzünden oluşan suikast ve büyük oyunlar içinde kalan sıradan bir insanın başından geçen sıradışı bir hikayedir. işte bu kadar zevklidir ..... İmdb'den tam tamına 8.2 oy almıştır .Bence şimdiden iyi seyirler....

99 F / DOKSANDOKUZ FRANK


99 frank aslında devrimsel nitelik taşıyan bir film . kapital sistemi eleştiren, bir reklam şirketinde yönetmen olarak çalışan adamın kapital sistem içindeki bohem hayatını anlatır... Alkol,Uyuşturucu,Sex içerirmesi yönetmenin istediği o bohem ve rahatsızlığı bize yansıtır.. Ama ki çok keskin ve sağlam mesajları vardır. İzlenmeside gerekir Benden 10 üzerinden 9, İmdb'den 7.1 almıştır ....

22 Aralık 2011 Perşembe

Özgür Woodstock / Taking Woodstock

Barışın ve Müziğin 3 günü... Gerçek bir hikayeden alıntı olduğu söyleniyor.
Küçük bir kasabada motel sahibi olan çekirdek ailenin hayatı bir hippi müzik festivalinin kasabalarına gelmelerinden sonra değişiyor. Ben tıpkı Das Wilde Leben'da da olduğu gibi böyle filmleri seviyorum herhalde. Ama fazla seviyorum. Bayağı bildiğin seviyorum.

Terminal



Steven Spielberg'ın hiç şüphesiz en başarılı filmlerinden biridir. Çok sıcak ve samimi karakterin yabancı olduğu ülke ve terminalde mücadelesiz , azimsiz bekleyişi ve uyumsağlarayarak herşeyin düzeleceğini bekleyerek edindiği dostlar ve aşk hikayesini anlatır . sakin komik ve içten film olması her izleyenin kalbini feth eder.. Tabikide Tom Babanın da etkisi büyüktür..(İMDB'de 7.2 puan)

Trouble Every Day/ Her Gün Başka Bir Bela

Aslında bir nevi insanın cinsel anlamda nefsine müdale etmesini anlatan sıradışı (spontan ve ağır tempolu) erotikli korku filmidir.. ama sizi korkutan hiç birşey olmaz, erotik anlamda da istenilen şeyleri vermez...hatta argoda bir çok kullanılan terimi (Mizahi türk argolarında) canlı bir şekilde görebilirsiniz ama ilginçtir ki imdb de 6.1 oy almıştır
Film içeriklerine müziklerine dikkat eden arkadaşlar için ...film müziği sizi sinir edebilir çünkü hep aynı melodi çalmaktadır...
Ama Hikayesi nefse müdafa açısından özgün ve yaratıcıdır...

2 Ekim 2011 Pazar

Surrogates / Suretler

Bu filmi izleyeli epey olmuştu. Anca aklıma gelebildi yazmak.

İnsanların evlerinden dışarı çıkmadıklarını, dışarıdaki işlerini kendilerine bağlı robotlar yoluyla hallettiklerini düşünün. Sen evinde robotuna sinyal gönderebileceğin özel bir koltukta oturuyorsun, o dışarıda senin yerine alış veriş yapıyor, birilerinden hoşlanıyor, kuaföre gidiyor, milletle sevişiyor... Cinayet ve suç oranlarının artması üzerine öyle bir çözüm geliştiren şirket de zengin oluyor tabi. Suçtan arındırılmış bölgelerde ise hayat normal seyrinde devam ediyor.

Sonra bizim robot abilerimizden biri ne kadar saçma bir şey yaptıklarını fark ediyor ve onca suretin arasında etten kemikten dolaşmaya başlıyor. Macera da burada başlıyor. Siz de vay be diyorsunuz.

16 Eylül 2011 Cuma

Jane Eyre

Yavaşça ilerleyen bir konusu var. Güzelce işlenmiş olmasına rağmen çok da doyurucu bir hikaye değil. Yine de güzel film. Boş zamanlarınızda izleyiniz.

15 Eylül 2011 Perşembe

Çığlık 4

Artık yeter ama.
Daha önce de sizlere insanların bir filmin bokunu çıkarma konusunda ne kadar özverili davranabildiklerinden bahsetmiştim. 
Şimdi anladım ki, biz Recep İvedik'e bok atarak aslında ne kadar ciddi bir tramva yaşadığımızı kamuoyuna duyurmaya çalışıyormuşuz.
Yani hakikatten ben hayatımda böyle gereksiz filmler görüyorum da, neden hala bu işkenceyi yapmakta ısrar ediyorlar anlamış değilim.
Birincisini yaptın. Hepimiz sevdik. İkincisinin sonunu bile önceden tahmin etmemize rağmen içimize atıp seviyormuş gibi yaptık. Üçüncü tam bir fiyaskoydu. Şimdi sen çıkıp da ilk üç filmini 'sonu önceden tahmin edilebilir' olduğu için dördüncü filminde eleştirip sonunu kimse tahmin edemesin diye olayın bokunu çıkarırsan biz bunu neden sevelim hiç mi düşünmedin? Hayır, senaryoyu istediğin kadar değiştir ama çığlık dört çekiyorsun gerizekalı, bu filmin sonunda herkes ölecek biri kalacak bunu anlamayacak kadar salak insanlar mıyız ya?
Yani çok ayıp ettin gerçekten.
Bütçe ayırmışsın, saygı duyarım. Film kan gölü vesselam, ketçap bu devirde az para mı? Ama şimdi elini vicdanına koy ve bir düşün. O parayla bi fakir doyursaydın, bi yetim okutsaydın hem sevaba girerdin hem de sülaleni büyük bir sorumluluktan kurtarmış olurdun.
Ama yok anam, sende akıl olsa zaten işi bırakırsın.
Hadi kendine iyi bak dude.

Mahkumiyet / Conviction

Kardeşinin cinayet zanlısı olarak haksız yere tutuklanması ve müebbet hapse mahkum edilmesiyle avukat olup onu kurtarmak için çabalayan bir kadının hikayesini anlatıyor. Yaklaşık iki saat sürmesine rağmen duyguları o kadar iyi ayarlamışlar ve yerinde kullanmışlar ki tek bir dakikası bile sıkıcı olmamış. İzlenmesini tavsiye ediyorum çünkü piyasadaki filmlerden çok daha farklı bir konuyu olabildiğince kaliteli işlemişler. Film bitmesin diye dua bile ettim. O kadar. 

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kızarmış Yeşil Domatesler

Babamın 'yalnız dikkat et ağlama' uyarısını dikkate alarak büyük bir beklentiyle başladım filme. Ağlayacağıma yönelik yüksek bir beklenti içindeydim doğrusu.
Sıkıldıkça ha ağladım ha ağlayacağım, tamam sabret şimdi ağlatmalı sahne gelecek diye diye filmin sonuna kadar geldim. Şu an filmi izlemekle geçirdiğim onca zamana mı acısam oturup kendime küfür mü etsem bunu düşünüyorum. Boş hesaplar peşindeyim.

Az biraz duygusalsanız bu film tam size göre. Değişik şeyler olup bitiyor. Tek güzel yanı da; bazı tahminleriniz basitçe boşa çıkıyor. Tam hassiktir diyip ağlamaya başlayacakken koskocaman bir kahkaha atıyveriyorsunuz. Değişik yani.

Hızlı Ve Öfkeli 5 Rio Soygunu

Bu serinin artık boku çıktı bence. Önceki filmlerine nazaran çok daha iyi mi olmuş yoksa Şahan Gökbakar’ın Kesit programındaki kadar oyunculuk rezaleti mi yaşanmış kestiremiyorum. Bana kalırsa ikinci seçenek daha ağır basıyor. Belki Kesit değil ama en azından bir Yalçın Abi’nin paintle yaşlandırma tekniği kadar absürt olduğunu kabul etmeliyiz. Yalnız belirtmeliyim, kumandalı araba tekniği “Evde Tek Başına”dan sonra gayet ince kullanılmış.
Yine arabalar, kanun kaçakları, koşuşturmaca, silahlar, iyi hırsız havası…
Fazla uzatılmış dövüş sahnelerine rağmen son derece sürükleyici. Heyecan verici. 
Kötü demiyorum. Vakit kaybı da demiyorum. Kafa karışıklığı diyorum.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Life as we Know it

Ebeveynleri ölen bir bebeğin, anne ve babanın birbirinden nefret eden en yakın arkadaşlarına emanet edilmesi üzerine gelişen olayları konu alan bir film.

Aslında bu tarz filmleri artık konunun ilerleyişine hakim olabilecek derecede izleyenler bir sonraki sahnede neler olacağını kamera açısına kadar tahmin edebilir. Ama yine de film belirli bir yerden sonra daha eğlenceli bir hal alıyor ve bir sonraki sahnede ne olacağını düşünmeyi bırakıp kendinizi filme bırakıyorsunuz.

Last Day of Summer

Son derece ilginç bir film.
Filmin baş rolunde şimdiye kadar başkalarının boyunduruğu altında olup da duygularını asla tam anlamıyla ifade edememiş bir fast food çalışanı var. Bir gün canına tak edip de zurnanın zort dediği yere gelmesiyle olanlar oluyor.

Netice itibariyle oldukça komik bir film gibi görünse de benim nazarımda "bilinçaltı"nı güzel güzel irdelemiş bir filmdir.

Sırf çocuğun ruh halindeki değişimi görmek için bile izlenir.

In Gold We Trust

Kaçak altın ticareti ve bunun için kullanılan insanlar hakkında güzel bir film olmuş. Üstelik yer yer çekişmeli ve uzun vadede heyecanlı. Bu tarz filmlerde her zaman gözünü para hırsı bürümüş erkeklerin yanında tam tersine anaçlığıyla ön planda olan bir kadın da mutlaka bulunur. Bu zıtlığı seyirciye tüm duygusallığıyla yansıtabilen filmler genelde diğerlerinden daha iyidir.
Bu da olmuş.

Aşk Nelere Kadir

Yine aşk. Yine savaş.
Bu filmleri yapmayın lan artık.
Anladık.
Asker yolu beklemek zor.

The whistleblower / Muhbir

Bosna’da yaşanan savaşın ardından bölgeye giden bir kadın polis memurunun, seks kölesi ticaretine bulaşmış polis teşkilatını ifşa etmek için yaptıklarını konu alan bir film.
Gerçekleri gün yüzüne çıkarmak isterken yaşadıkları takdire şayan. Seks kölesi olarak satılan, kiralanan kızların başlarından geçen olaylarsa oldukça etkileyici. Her şeyin farkında olan, ancak elinden bunları düzeltmek için hiçbir şey gelmeyen yine de denemekten çekinmeyen bir insanın başından geçenleri anlatıyor. Üstelik bu tarz filmlerde olduğu gibi sıkıcı da değil.
Eğer bir şeyler karşısında sessiz kalmaktan nefret eden ancak herhangi bir şey de yapamayan biriyseniz, filmi izleyin derim.

The Beaver / Kukla

Depresyon yüzünden ailesini kaybeden bir adamın girdiği depresyonun izlerini silmek için hayatına kişilik bölünmesiyle devam etmeye çalıştığını anlatan değişik bir film. Bence güzel bile değil. Zira bu tarz filmler her zaman aynı alt yapıdadır. Önce her şey mahvolur, sonra birden her şey düzelir, bir ara yine mahvolmaya yüz tuttu mu bu defa herkes ‘Tamam, bu kadar yeter. Artık gerçeklerden bahsedelim’ havalarına bürünür. Sonra seyirciye vaat edilen mutlu sonu verirler. Sözde herkes mutlu olur.


The Town

İzleyeli epey zaman olduğu için filmin konusunun ne olduğunu net hatırlamıyorum. Ama fena film değildi. Polisiye, bol koşturmacalı her film gibi  işte.

13- Thirteen

Jason Statham'ın kaliteli filmlerde rol alması tesadüf mü lan acaba diye düşünmeden edemiyorum. Yine değişik bir konu, yine sürükleyici bir anlatım , yine Jason, yine biritiş ingiliş...

Filmin konusu Rus ruleti tarzında oynanan bir ölüm kalım oyununda yarışan yarışmacılar ve bahisçiler. Her zengin piçinin üzerinden bahisle para kazandığı bir adamı var. Oyun on üç kişiyle başlıyor. Önce her silahta birer mermi bulunuyor. Yarışmacıların ölümü ve dolayısıyla yarışan adam sayısının azalmasına ters orantılı olarak  mermi sayıları artıyor. Sona kalan çok seviniyordur bence.

Çoğeylenceli.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Titanic II

Hepimiz bir filmin bokunun ne kadar çıkarılabileceğine Recep Ivedik’ten ya da Hababam Sınıfı’ndan aşinayız. Ancak yabancı film sektörü bir filmin içine bile bizden daha iyi edebiliyor.

Titanic’in diva olmasını hepimiz zor da olsa zamanla kabullenmiştik. Arabada sevişiyorlardı, camlar buğu yapıyordu, hoşumuza gidiyordu bir şekilde. Hatta adını şimdi hatırlamadığım kadının ceki neden tahtaya çıkarmadığını sorgulamaktan bile bir süre sonra vazgeçmiştik. 

Haybeye gelişen teknolojiyi de işe musallat ederek film dünyasına böyle bir depremi neden yaşatmışlar anlamadım. Hadi anladık eski filmde teknolojin zayıftı da battı gemin. Yüz tane yolcun varsa on tanesi anca kurtuldu. E bu defa her bokun var, helikopterden tut denizaltına kadar her halt yardımına koşuyor. Ama sen ille de romantizm yapacağım diye koskoca gemiye bir tanecik dalış kıyafeti koyuyorsun. Biz de yiyoruz.
Hepsini geçtim film resmen 'siktir edin ya, olum bunlar birincide de böyle yemişlerdi şimdi de yerler' kokuyor. Unutmadan; sizin yapacağınız afişe de ayrıca sokayım. 

Eğer yapacak daha önemli işleriniz varsa lütfen bu filmi izlemeyin. Yapacak daha önemli işiniz yoksa bile, gidin kendinize bir iş bulun. Bu filmi hayatınızdan bir kalemde çıkarın.

The Conspirator / Suikast

Lincoln’un ölümünden sonra yaşananlar üzerine bir film. İlk on beş dakikasında hayatımda hiç sıkılmadığım kadar sıkıldım. Gerisini de izlemedim. 

Letters to Juliet

Türkçe’ye çevirirken aşk mektupları diye çevrilmiş. Bir gün bu çeviri işini yapanları bulup evire çevire döveceğim yeminle.
Adı “aşk”lı filmlerden oldum olası haz etmedim. Ama insanları aydınlatma niyetim ağır basınca oturup izledim. Genelde filmin içindeki tek bir sahne ya da tek bir karakter ilgimi çektiğinde o filmden ne kadar sıkıcı, ne kadar aptalca olursa olsun doyumsuz bir zevk alabiliyorum.

Bir duvar var. Derdi olup da duygusal boğuntular içinde kıvrananlar küçük kağıtlara sorunlarını yazıp bırakıyorlar. Ve her akşam bir kadın bunları topluyor. Dört kişiden oluşan bir bayanlar grubu olarak yazılmış her mektuba cevap vererek evlere postalıyorlar.
Çok fazla film izleyen insanlar için en başından en sonuna kadar karakterlerin hangi psikoloji içinde olacağını tahmin etmek hiç zor değil. Hatta seyire decek olayları henüz filmin başında olmama rağmen  adım gibi biliyorum. [duvarı görünce heyecandan hemen yazmak istedim]. Sonuna kadar izlenmesi taraftarıyım. Koca bir kahkaha patlattım ve güzel bir duyguyla filmi bitirmiş oldum.

Standartların üzerinde bir aşk filmi olmuş demek yeterli olacaktır sanırım. Evet.


Beneaht Hill 60

Sıcak temaslardan ziyade yer altı tünellerinde geçen bir savaş hikayesi. Her savaş temalı filmde olduğu gibi savaş yüzünden yarıda kalan ve savaşın bitmesini bekleyen bir aşk da işin cabası. Mükemmel değil. Ama boş olduğunuz bir zamanda sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film.  

Cehennem Melekleri / The Expendable

Statham beni benden alacak en sonunda. Her ne kadar kendisinin bireysel yüceltilmesi taraftarı olsam da yine de filmimizin güzel olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Evrenin bütün betmenleri, ramboları, demiradamları bu filmde toplanmış. Hadi gidelim masum insanları masum olmayan insanlardan kurtaralım diye her şeyi yapıyorlar. Gidin izleyin, gerilmek nasıl bir şeymiş anlayın.

Ayrıca Rambo nasıl çirkin bi adamdır öyle ya? 

Max Manus

Savaş, dostluk, aşk ve memleket sevgisi … Şaka lan. Memleket sevgisi ne arar ecnebi filminde. Ama öyle bir tutku vardı yani. Gördüm.
Naziler. Yahudiler. Ölümler. Amaçlar. Gayretler.

Beni Asla Bırakma / Never Let Me Go

Organ bağışçısı olmak için yaşayıp ölecek öğrenciler yetiştiren bir okulda başlayan bir aşk hikayesi. Filmdeki 'organ bağışı' muhabbeti değişik. Ama pek anlaşılmıyor neyin ne olduğu. Güzel bir film lakin yer yer 'ileri' tuşuna basmadan da edemeyeceksiniz.

Sihirbazın Çırağı

Yer yer gülmeli, zaman zaman sıkıcı ama nihayetinde fena değiller kategorisine hakkıyla girebilecek bir film. Aramızda birazcık da romantik olanlar varsa izlemekten oldukça keyif alabilirler.
Başrolde süper güçleri olduğunu yeni fark eden bir arkadaş var.
Boş zamanınız varsa ve izleyecek başka bir filminiz yoksa neden olmasın?

Bal

Tipik entelektüel filmi. Hadi bir şeyler olsun da sıkılmaktan kurtulalım dedirten cinsten. Ama sanatlı mı? Evet.

Blitz

Jason Statham yine misler gibi biritiş ingilişiyle karşımızda. Kapışmadan beri onu bu denli yüksek beklentiler içinde sevmeyi unutmuşum. Kendisi bu defa çılgın bir suikastçı ya da polislerden kaçmaya çalışan bir haydut değil. Bu defa ezber bozuyor ve bir polisi canlandırıyor. Ancak takdir edersiniz ki, Jason’dan bahsediyoruz elbette edeceksiniz, her zamanki gibi atarlı, içi içine sığmayan, herkesi dövmeden rahat edemeyen bir polis. Filmlerin konusundan bahsetmek gibi bir huyum olmadığını bilenler bilir. İzleyin, kendiniz görün.  Jason’un filmlerini beğeniyle izleyenler için uygun bir film. Üstelik akıcı ve merakta bırakıcı bir konusu var. Aşkı Memnu’nun polisiye versiyonu diyelim. Tek fark, bu vakit kaybı değil.  

Sinir Krizinin eşiğindeki kadınlar / Mujeres Al Borde Un Atague De Nervios

1988 yılına ait bir Pedro Almodovar filmi. Ta o günden bu güne kadar hiç mi hiç değişmeyen kadın- erkek ilişkisini konu alıyor. Seks end di siti'nin bir değişik versiyonu desek yeridir. Ancak karakterler daha az kompleksli, halkın içine biraz daha karışmış haldeler. 


Komik olmasının yanı sıra karakterlerin içtenliği de kalbinize dokunacak. İç rahatlığıyla izleyin. Eğlenin

Acı Aşk

Adını duyarak romantik olduğu izlenimine kapıldığım bu filmi zorla da olsa izledim.
İnanılmaz bir piskolojiye ayna tutuyor ve aşkı ele aldığı açı fazlasıyla objektif.
İnsana öyle absürd cümleler kurduran bir film anlayacağın.

Onur Ünlü'ymüş filmin senaristi de. Aferin lan Onur.

Aşk Geliyorum Demez

Romantik filmlerden tiksindiğim kadar başka hiçbir şeyden tiksinmiyor olsam da, filmin 41.dakikasından 42.dakikasına kadar olan kısmı beni benden alıp gülme krizlerine soktu.

Bu kadar komik bir sahne de hatırlamıyorum. Sırf orayı izle. Ama yine izle.

Informant

Keç mi if yu ken'in daha şizofrenik ve basit hali. Sakın Türkçe dublaj izleme!

Serious Moonlight

Bir kadının kendisinden ayrılmak istediğini söyleyen kocası ondan ayrılmasın diye yaptıkları üzerine kurulu bir hikaye. Adamın sevgilisi olduğunu anlayınca neler yapıyor neler. Ama en sonunda ne oluyor? Adam tıpış tıpış geri geliyor.


Şiddetle tavsiye etmiyorum. 

Hırçın Sevgilim

Bu filmin adının bu olmadığını iddia eden pek çok kimse olduysa da, google yazdın mı çıkan şeylerden biri de bu film.

Yaklaşık 2 buçuk saat sürüyor. "Koreli insan" ifade ve dilleri bulunduğundan zaman zaman çok absürd bir hal alabiliyor. Fakat genel anlamda hem deli gibi komik, hem drağmatik hem de rumantik.

Bu filmi ısrarla tavsiye etmemdeki neden ise filmin sonunda gizli.
Eğer sabrın sonu selametse buyur izle bu filmi.
Şiddetli tavsiyelerden biridir bu da.


(Zort diye filmin sonunu açanlar hiçbir şey elde edemeyecekler. Adam gibi izleyin. Çakallık yapmayın.)

Red Line

Hız tutkusu filmi. Büyük bahislerin döndüğü bir çevrede geçiyor. Anlatılamayacak kadar alakasız.
Başrolde oynayan kız yerine bir başkasını oynatsalardı, tercihen street fighterda oynayan hatun, mükemmel bir film olabilirdi. Yani gerçek hayatımda böyle biri karşıma çıkacak olsa hiç düşünmem döverim. Öyle sinir bozucu ya.
Dibnotte: Benden uyarması. Türkçe dublajını izlemeyiniz.


100 feet

Kocasını öldürdüğü sanılan bir kadının ev hapsindeki günlerini konu alıyor.
Korku, gerilim.
Hoş bir yapım. Ama sürüklediği kadar sevindirmiyor sonunda.

Doktor Parnasus

Fantastik bir film.

Gezgin bir hikayeci ile şeytan arasındaki bahsi konu alıyor.
Gezgin dediysek, insanların hayallerine hükmedebilen bir amcadan bahsediyoruz. Bu amca karavanıyla gezip millete değişik şeyler şey ediyor. İzle işte. İlginç bir öykü. Komik, mistik vs vs.

Tavsiye.

The Heavy

Ekşın filmi. İlk başlarda pek sıkıcı gelebilir. Sonlara doğru deli dehşet aksiyon içermese de şaşırtacak bir kaç unsur var.
Filmin baş rol oyuncusu 'düğme'. Herhangi bir düğmeye basmak için size yüklü miktarda para verseler ne yapardınız? Ama bir şartları var; sizinle zerre kadar ilgisi olmayan ve bunu hak eden bir insan ölecek. 

Shutter Island

Lagaluganın luzumu yok. Oha. İzlemeyen kalmasın.
Bu filmi izlemeyen de gözüme gözükmesin.
Çok özür dileyerek söylüyorum beyin amcıklaması nasıl olurmuş göreceksiniz