16 Eylül 2011 Cuma

Jane Eyre

Yavaşça ilerleyen bir konusu var. Güzelce işlenmiş olmasına rağmen çok da doyurucu bir hikaye değil. Yine de güzel film. Boş zamanlarınızda izleyiniz.

15 Eylül 2011 Perşembe

Çığlık 4

Artık yeter ama.
Daha önce de sizlere insanların bir filmin bokunu çıkarma konusunda ne kadar özverili davranabildiklerinden bahsetmiştim. 
Şimdi anladım ki, biz Recep İvedik'e bok atarak aslında ne kadar ciddi bir tramva yaşadığımızı kamuoyuna duyurmaya çalışıyormuşuz.
Yani hakikatten ben hayatımda böyle gereksiz filmler görüyorum da, neden hala bu işkenceyi yapmakta ısrar ediyorlar anlamış değilim.
Birincisini yaptın. Hepimiz sevdik. İkincisinin sonunu bile önceden tahmin etmemize rağmen içimize atıp seviyormuş gibi yaptık. Üçüncü tam bir fiyaskoydu. Şimdi sen çıkıp da ilk üç filmini 'sonu önceden tahmin edilebilir' olduğu için dördüncü filminde eleştirip sonunu kimse tahmin edemesin diye olayın bokunu çıkarırsan biz bunu neden sevelim hiç mi düşünmedin? Hayır, senaryoyu istediğin kadar değiştir ama çığlık dört çekiyorsun gerizekalı, bu filmin sonunda herkes ölecek biri kalacak bunu anlamayacak kadar salak insanlar mıyız ya?
Yani çok ayıp ettin gerçekten.
Bütçe ayırmışsın, saygı duyarım. Film kan gölü vesselam, ketçap bu devirde az para mı? Ama şimdi elini vicdanına koy ve bir düşün. O parayla bi fakir doyursaydın, bi yetim okutsaydın hem sevaba girerdin hem de sülaleni büyük bir sorumluluktan kurtarmış olurdun.
Ama yok anam, sende akıl olsa zaten işi bırakırsın.
Hadi kendine iyi bak dude.

Mahkumiyet / Conviction

Kardeşinin cinayet zanlısı olarak haksız yere tutuklanması ve müebbet hapse mahkum edilmesiyle avukat olup onu kurtarmak için çabalayan bir kadının hikayesini anlatıyor. Yaklaşık iki saat sürmesine rağmen duyguları o kadar iyi ayarlamışlar ve yerinde kullanmışlar ki tek bir dakikası bile sıkıcı olmamış. İzlenmesini tavsiye ediyorum çünkü piyasadaki filmlerden çok daha farklı bir konuyu olabildiğince kaliteli işlemişler. Film bitmesin diye dua bile ettim. O kadar. 

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kızarmış Yeşil Domatesler

Babamın 'yalnız dikkat et ağlama' uyarısını dikkate alarak büyük bir beklentiyle başladım filme. Ağlayacağıma yönelik yüksek bir beklenti içindeydim doğrusu.
Sıkıldıkça ha ağladım ha ağlayacağım, tamam sabret şimdi ağlatmalı sahne gelecek diye diye filmin sonuna kadar geldim. Şu an filmi izlemekle geçirdiğim onca zamana mı acısam oturup kendime küfür mü etsem bunu düşünüyorum. Boş hesaplar peşindeyim.

Az biraz duygusalsanız bu film tam size göre. Değişik şeyler olup bitiyor. Tek güzel yanı da; bazı tahminleriniz basitçe boşa çıkıyor. Tam hassiktir diyip ağlamaya başlayacakken koskocaman bir kahkaha atıyveriyorsunuz. Değişik yani.

Hızlı Ve Öfkeli 5 Rio Soygunu

Bu serinin artık boku çıktı bence. Önceki filmlerine nazaran çok daha iyi mi olmuş yoksa Şahan Gökbakar’ın Kesit programındaki kadar oyunculuk rezaleti mi yaşanmış kestiremiyorum. Bana kalırsa ikinci seçenek daha ağır basıyor. Belki Kesit değil ama en azından bir Yalçın Abi’nin paintle yaşlandırma tekniği kadar absürt olduğunu kabul etmeliyiz. Yalnız belirtmeliyim, kumandalı araba tekniği “Evde Tek Başına”dan sonra gayet ince kullanılmış.
Yine arabalar, kanun kaçakları, koşuşturmaca, silahlar, iyi hırsız havası…
Fazla uzatılmış dövüş sahnelerine rağmen son derece sürükleyici. Heyecan verici. 
Kötü demiyorum. Vakit kaybı da demiyorum. Kafa karışıklığı diyorum.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Life as we Know it

Ebeveynleri ölen bir bebeğin, anne ve babanın birbirinden nefret eden en yakın arkadaşlarına emanet edilmesi üzerine gelişen olayları konu alan bir film.

Aslında bu tarz filmleri artık konunun ilerleyişine hakim olabilecek derecede izleyenler bir sonraki sahnede neler olacağını kamera açısına kadar tahmin edebilir. Ama yine de film belirli bir yerden sonra daha eğlenceli bir hal alıyor ve bir sonraki sahnede ne olacağını düşünmeyi bırakıp kendinizi filme bırakıyorsunuz.

Last Day of Summer

Son derece ilginç bir film.
Filmin baş rolunde şimdiye kadar başkalarının boyunduruğu altında olup da duygularını asla tam anlamıyla ifade edememiş bir fast food çalışanı var. Bir gün canına tak edip de zurnanın zort dediği yere gelmesiyle olanlar oluyor.

Netice itibariyle oldukça komik bir film gibi görünse de benim nazarımda "bilinçaltı"nı güzel güzel irdelemiş bir filmdir.

Sırf çocuğun ruh halindeki değişimi görmek için bile izlenir.

In Gold We Trust

Kaçak altın ticareti ve bunun için kullanılan insanlar hakkında güzel bir film olmuş. Üstelik yer yer çekişmeli ve uzun vadede heyecanlı. Bu tarz filmlerde her zaman gözünü para hırsı bürümüş erkeklerin yanında tam tersine anaçlığıyla ön planda olan bir kadın da mutlaka bulunur. Bu zıtlığı seyirciye tüm duygusallığıyla yansıtabilen filmler genelde diğerlerinden daha iyidir.
Bu da olmuş.

Aşk Nelere Kadir

Yine aşk. Yine savaş.
Bu filmleri yapmayın lan artık.
Anladık.
Asker yolu beklemek zor.

The whistleblower / Muhbir

Bosna’da yaşanan savaşın ardından bölgeye giden bir kadın polis memurunun, seks kölesi ticaretine bulaşmış polis teşkilatını ifşa etmek için yaptıklarını konu alan bir film.
Gerçekleri gün yüzüne çıkarmak isterken yaşadıkları takdire şayan. Seks kölesi olarak satılan, kiralanan kızların başlarından geçen olaylarsa oldukça etkileyici. Her şeyin farkında olan, ancak elinden bunları düzeltmek için hiçbir şey gelmeyen yine de denemekten çekinmeyen bir insanın başından geçenleri anlatıyor. Üstelik bu tarz filmlerde olduğu gibi sıkıcı da değil.
Eğer bir şeyler karşısında sessiz kalmaktan nefret eden ancak herhangi bir şey de yapamayan biriyseniz, filmi izleyin derim.

The Beaver / Kukla

Depresyon yüzünden ailesini kaybeden bir adamın girdiği depresyonun izlerini silmek için hayatına kişilik bölünmesiyle devam etmeye çalıştığını anlatan değişik bir film. Bence güzel bile değil. Zira bu tarz filmler her zaman aynı alt yapıdadır. Önce her şey mahvolur, sonra birden her şey düzelir, bir ara yine mahvolmaya yüz tuttu mu bu defa herkes ‘Tamam, bu kadar yeter. Artık gerçeklerden bahsedelim’ havalarına bürünür. Sonra seyirciye vaat edilen mutlu sonu verirler. Sözde herkes mutlu olur.


The Town

İzleyeli epey zaman olduğu için filmin konusunun ne olduğunu net hatırlamıyorum. Ama fena film değildi. Polisiye, bol koşturmacalı her film gibi  işte.

13- Thirteen

Jason Statham'ın kaliteli filmlerde rol alması tesadüf mü lan acaba diye düşünmeden edemiyorum. Yine değişik bir konu, yine sürükleyici bir anlatım , yine Jason, yine biritiş ingiliş...

Filmin konusu Rus ruleti tarzında oynanan bir ölüm kalım oyununda yarışan yarışmacılar ve bahisçiler. Her zengin piçinin üzerinden bahisle para kazandığı bir adamı var. Oyun on üç kişiyle başlıyor. Önce her silahta birer mermi bulunuyor. Yarışmacıların ölümü ve dolayısıyla yarışan adam sayısının azalmasına ters orantılı olarak  mermi sayıları artıyor. Sona kalan çok seviniyordur bence.

Çoğeylenceli.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Titanic II

Hepimiz bir filmin bokunun ne kadar çıkarılabileceğine Recep Ivedik’ten ya da Hababam Sınıfı’ndan aşinayız. Ancak yabancı film sektörü bir filmin içine bile bizden daha iyi edebiliyor.

Titanic’in diva olmasını hepimiz zor da olsa zamanla kabullenmiştik. Arabada sevişiyorlardı, camlar buğu yapıyordu, hoşumuza gidiyordu bir şekilde. Hatta adını şimdi hatırlamadığım kadının ceki neden tahtaya çıkarmadığını sorgulamaktan bile bir süre sonra vazgeçmiştik. 

Haybeye gelişen teknolojiyi de işe musallat ederek film dünyasına böyle bir depremi neden yaşatmışlar anlamadım. Hadi anladık eski filmde teknolojin zayıftı da battı gemin. Yüz tane yolcun varsa on tanesi anca kurtuldu. E bu defa her bokun var, helikopterden tut denizaltına kadar her halt yardımına koşuyor. Ama sen ille de romantizm yapacağım diye koskoca gemiye bir tanecik dalış kıyafeti koyuyorsun. Biz de yiyoruz.
Hepsini geçtim film resmen 'siktir edin ya, olum bunlar birincide de böyle yemişlerdi şimdi de yerler' kokuyor. Unutmadan; sizin yapacağınız afişe de ayrıca sokayım. 

Eğer yapacak daha önemli işleriniz varsa lütfen bu filmi izlemeyin. Yapacak daha önemli işiniz yoksa bile, gidin kendinize bir iş bulun. Bu filmi hayatınızdan bir kalemde çıkarın.

The Conspirator / Suikast

Lincoln’un ölümünden sonra yaşananlar üzerine bir film. İlk on beş dakikasında hayatımda hiç sıkılmadığım kadar sıkıldım. Gerisini de izlemedim. 

Letters to Juliet

Türkçe’ye çevirirken aşk mektupları diye çevrilmiş. Bir gün bu çeviri işini yapanları bulup evire çevire döveceğim yeminle.
Adı “aşk”lı filmlerden oldum olası haz etmedim. Ama insanları aydınlatma niyetim ağır basınca oturup izledim. Genelde filmin içindeki tek bir sahne ya da tek bir karakter ilgimi çektiğinde o filmden ne kadar sıkıcı, ne kadar aptalca olursa olsun doyumsuz bir zevk alabiliyorum.

Bir duvar var. Derdi olup da duygusal boğuntular içinde kıvrananlar küçük kağıtlara sorunlarını yazıp bırakıyorlar. Ve her akşam bir kadın bunları topluyor. Dört kişiden oluşan bir bayanlar grubu olarak yazılmış her mektuba cevap vererek evlere postalıyorlar.
Çok fazla film izleyen insanlar için en başından en sonuna kadar karakterlerin hangi psikoloji içinde olacağını tahmin etmek hiç zor değil. Hatta seyire decek olayları henüz filmin başında olmama rağmen  adım gibi biliyorum. [duvarı görünce heyecandan hemen yazmak istedim]. Sonuna kadar izlenmesi taraftarıyım. Koca bir kahkaha patlattım ve güzel bir duyguyla filmi bitirmiş oldum.

Standartların üzerinde bir aşk filmi olmuş demek yeterli olacaktır sanırım. Evet.


Beneaht Hill 60

Sıcak temaslardan ziyade yer altı tünellerinde geçen bir savaş hikayesi. Her savaş temalı filmde olduğu gibi savaş yüzünden yarıda kalan ve savaşın bitmesini bekleyen bir aşk da işin cabası. Mükemmel değil. Ama boş olduğunuz bir zamanda sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film.  

Cehennem Melekleri / The Expendable

Statham beni benden alacak en sonunda. Her ne kadar kendisinin bireysel yüceltilmesi taraftarı olsam da yine de filmimizin güzel olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Evrenin bütün betmenleri, ramboları, demiradamları bu filmde toplanmış. Hadi gidelim masum insanları masum olmayan insanlardan kurtaralım diye her şeyi yapıyorlar. Gidin izleyin, gerilmek nasıl bir şeymiş anlayın.

Ayrıca Rambo nasıl çirkin bi adamdır öyle ya? 

Max Manus

Savaş, dostluk, aşk ve memleket sevgisi … Şaka lan. Memleket sevgisi ne arar ecnebi filminde. Ama öyle bir tutku vardı yani. Gördüm.
Naziler. Yahudiler. Ölümler. Amaçlar. Gayretler.

Beni Asla Bırakma / Never Let Me Go

Organ bağışçısı olmak için yaşayıp ölecek öğrenciler yetiştiren bir okulda başlayan bir aşk hikayesi. Filmdeki 'organ bağışı' muhabbeti değişik. Ama pek anlaşılmıyor neyin ne olduğu. Güzel bir film lakin yer yer 'ileri' tuşuna basmadan da edemeyeceksiniz.

Sihirbazın Çırağı

Yer yer gülmeli, zaman zaman sıkıcı ama nihayetinde fena değiller kategorisine hakkıyla girebilecek bir film. Aramızda birazcık da romantik olanlar varsa izlemekten oldukça keyif alabilirler.
Başrolde süper güçleri olduğunu yeni fark eden bir arkadaş var.
Boş zamanınız varsa ve izleyecek başka bir filminiz yoksa neden olmasın?

Bal

Tipik entelektüel filmi. Hadi bir şeyler olsun da sıkılmaktan kurtulalım dedirten cinsten. Ama sanatlı mı? Evet.

Blitz

Jason Statham yine misler gibi biritiş ingilişiyle karşımızda. Kapışmadan beri onu bu denli yüksek beklentiler içinde sevmeyi unutmuşum. Kendisi bu defa çılgın bir suikastçı ya da polislerden kaçmaya çalışan bir haydut değil. Bu defa ezber bozuyor ve bir polisi canlandırıyor. Ancak takdir edersiniz ki, Jason’dan bahsediyoruz elbette edeceksiniz, her zamanki gibi atarlı, içi içine sığmayan, herkesi dövmeden rahat edemeyen bir polis. Filmlerin konusundan bahsetmek gibi bir huyum olmadığını bilenler bilir. İzleyin, kendiniz görün.  Jason’un filmlerini beğeniyle izleyenler için uygun bir film. Üstelik akıcı ve merakta bırakıcı bir konusu var. Aşkı Memnu’nun polisiye versiyonu diyelim. Tek fark, bu vakit kaybı değil.  

Sinir Krizinin eşiğindeki kadınlar / Mujeres Al Borde Un Atague De Nervios

1988 yılına ait bir Pedro Almodovar filmi. Ta o günden bu güne kadar hiç mi hiç değişmeyen kadın- erkek ilişkisini konu alıyor. Seks end di siti'nin bir değişik versiyonu desek yeridir. Ancak karakterler daha az kompleksli, halkın içine biraz daha karışmış haldeler. 


Komik olmasının yanı sıra karakterlerin içtenliği de kalbinize dokunacak. İç rahatlığıyla izleyin. Eğlenin

Acı Aşk

Adını duyarak romantik olduğu izlenimine kapıldığım bu filmi zorla da olsa izledim.
İnanılmaz bir piskolojiye ayna tutuyor ve aşkı ele aldığı açı fazlasıyla objektif.
İnsana öyle absürd cümleler kurduran bir film anlayacağın.

Onur Ünlü'ymüş filmin senaristi de. Aferin lan Onur.

Aşk Geliyorum Demez

Romantik filmlerden tiksindiğim kadar başka hiçbir şeyden tiksinmiyor olsam da, filmin 41.dakikasından 42.dakikasına kadar olan kısmı beni benden alıp gülme krizlerine soktu.

Bu kadar komik bir sahne de hatırlamıyorum. Sırf orayı izle. Ama yine izle.

Informant

Keç mi if yu ken'in daha şizofrenik ve basit hali. Sakın Türkçe dublaj izleme!

Serious Moonlight

Bir kadının kendisinden ayrılmak istediğini söyleyen kocası ondan ayrılmasın diye yaptıkları üzerine kurulu bir hikaye. Adamın sevgilisi olduğunu anlayınca neler yapıyor neler. Ama en sonunda ne oluyor? Adam tıpış tıpış geri geliyor.


Şiddetle tavsiye etmiyorum. 

Hırçın Sevgilim

Bu filmin adının bu olmadığını iddia eden pek çok kimse olduysa da, google yazdın mı çıkan şeylerden biri de bu film.

Yaklaşık 2 buçuk saat sürüyor. "Koreli insan" ifade ve dilleri bulunduğundan zaman zaman çok absürd bir hal alabiliyor. Fakat genel anlamda hem deli gibi komik, hem drağmatik hem de rumantik.

Bu filmi ısrarla tavsiye etmemdeki neden ise filmin sonunda gizli.
Eğer sabrın sonu selametse buyur izle bu filmi.
Şiddetli tavsiyelerden biridir bu da.


(Zort diye filmin sonunu açanlar hiçbir şey elde edemeyecekler. Adam gibi izleyin. Çakallık yapmayın.)

Red Line

Hız tutkusu filmi. Büyük bahislerin döndüğü bir çevrede geçiyor. Anlatılamayacak kadar alakasız.
Başrolde oynayan kız yerine bir başkasını oynatsalardı, tercihen street fighterda oynayan hatun, mükemmel bir film olabilirdi. Yani gerçek hayatımda böyle biri karşıma çıkacak olsa hiç düşünmem döverim. Öyle sinir bozucu ya.
Dibnotte: Benden uyarması. Türkçe dublajını izlemeyiniz.


100 feet

Kocasını öldürdüğü sanılan bir kadının ev hapsindeki günlerini konu alıyor.
Korku, gerilim.
Hoş bir yapım. Ama sürüklediği kadar sevindirmiyor sonunda.

Doktor Parnasus

Fantastik bir film.

Gezgin bir hikayeci ile şeytan arasındaki bahsi konu alıyor.
Gezgin dediysek, insanların hayallerine hükmedebilen bir amcadan bahsediyoruz. Bu amca karavanıyla gezip millete değişik şeyler şey ediyor. İzle işte. İlginç bir öykü. Komik, mistik vs vs.

Tavsiye.

The Heavy

Ekşın filmi. İlk başlarda pek sıkıcı gelebilir. Sonlara doğru deli dehşet aksiyon içermese de şaşırtacak bir kaç unsur var.
Filmin baş rol oyuncusu 'düğme'. Herhangi bir düğmeye basmak için size yüklü miktarda para verseler ne yapardınız? Ama bir şartları var; sizinle zerre kadar ilgisi olmayan ve bunu hak eden bir insan ölecek. 

Shutter Island

Lagaluganın luzumu yok. Oha. İzlemeyen kalmasın.
Bu filmi izlemeyen de gözüme gözükmesin.
Çok özür dileyerek söylüyorum beyin amcıklaması nasıl olurmuş göreceksiniz

Melekler ve Kumarbazlar

Memleketimden kareler.

17 ağustos depreminden sonra bir kaç arkadaşın hayatındaki dram dolu bir şeyler anlatılıyor.

Güzel de anlatılıyor.

Konak

Bildiğimiz tipik korku filmi. Hatta daha iyi bildiğimiz tipik Türk korku filmi diyebilirim. Ancak, her ne kadar ben tipik bir korku filmiyim, bir grup haylaz öğrenci var, işte önce gözlüklü ölür, gözlüklü yoksa bir sarışın mutlaka vardır gibi bir izlenim veriyor olsa da, 'tipik' filmlerden biraz daha değişik.

Değişik dedimse hemen gaza gelip izlemeyin. Filmin adını aldığı konakta yaşanan olayların bilinmeyen yüzleri değişik olan. Yani 'bir grup gencin' orada asıl olma amacı enteresan.

Onun dışında son derece saçma, son derece 'tipik' bir hali var. Yer yer henibıldan yer yer testere 1-2-3-4-5 ten, olmadı son duraktan etkilenmeler de yok değil.

Ha derseniz ki ben okul, dabbe1, dabbe2 ve türevlerini de izliyorum, bana bir şey olmuyor; buyrun izleyin.

Hayat Var

Bu da bir diğer ödülü bol filmimiz. Bu da diğerlerinden farksız. Kimse konuşmuyor, dış sesler konusunda teknolojiden yararlanılmaya lüzum görülmemiş, ifadesiz; insan üzerinde piskolojik etki bırakan surat ifadeleri, bir haber insan halleri... Ödüllü filmlerde aradığınız tüm sıkıcılık burada da var.

Bir kızın dırağmı desek yeridir.

Ama güzel mi? Evet.
İzleyin mi? Evet.

Uzak İhtimal

Rotterdam, İstanbul, bilmem ne, bilmem ne film festivallerinde bol bol ödül almış. Her ödüllü film gibi. Sıkıcının alası. Ama mesela bende bir huy vardır. Sıkıntıdan patlasam da izlerim o filmi. İşte bu da öyle bir film.

Bir imam ile kilisede görevli -rahibe adayı- iki komşu çevresinde dolanıyor. Dinler arasında kendince bir köprü yapmış. Hoş işte. Adının hakkını öpülesice vermiş.

Idıocracy

Dünyanın en tatlı filmi gibi geldi bana. Yes. İngilizcem şaha kalktı.

Filmimiz bir ordu mensubu arkadaşın geleceğe gönderilmesiyle başlıyor. Arkadaş ordu mensubu olmayadabilir. Ama çok da önemli değil zaten o kısmı.

Gelecekte geçen bir filmden ne beklersiniz? Uzay istasyonları, kanatlı arabalar, ışınlanmacalar, robotlar, yüksek teknoloji, yüzdeyüz verim...
Ama bu filmde öyle olmuyor işte.

Geleceği bambaşka -ve bence kesinlikle doğru- bir açıyla ele almış bu film izlenmeye değer. Bak öyle her filmi önermem, önerdim mi de izle. Eline yapışmaz. Haydi bakalım. Gülmekten geberin.

Neşeli Hayat

Bu film muhtemelen çoktan izlendi ve bitti. Hepiniz de izlediniz sanırım. Ama ben benim gibi sonradan görme arkadaşlara sesleniyorum. Fena film değil. Takdir edersiniz ki BKM mutfak oyuncuları rol alıyor bu filmde de. Hoş olmuş yani. Boş zaman aktivitesi olur bence. Güzel de olmuş. Öyle.

Leaves of Grass

Uzun zamandır görüşmeyen ve birbirleriyle 'tarz'ları açısından alakaları olmayan İkiz kardeşlerin farklı hayatlarının nasıl çakıştığını konu alan çok şirin bir film olmuş. Yapanı tebrik ediyoruz. Harika demiyoruz. Ama olmuş mu, olmuş.

Triage

Savaş fotoğrafçısı olan bir adamın ve kendisi gibi savaş fotoğrafçısı olan en yakın arkadaşının 'kurdistan(!)'da yaşadıkları anlatılıyor. Eve dönen sevimli süper kahramanımızın en yakın arkadaşının eve dönmemesi üzerine, kahramanımızın da içinin içini yediğini gören sevgilisinin bir şeyler olduğunu sezmesi üzerine yaşananlar var. Süprizlerle dolu, yarı sıkıcı bir film. Tam adama sövecekken, seveceksiniz. Falan filan.

Sıkıcılığına rağmen izlenmeye değer. Eminim etkilenilecek şeyleri göreceksiniz.

Yalnız filmde çatışmaların geçtiği yerler için kürdistan tanımının kullanılması da ayrı bir saçmalık. Sen kalk koskoca film yaz, çek; ama gel gör ki gıdım genel kültürün olmasın. Kınadım seni.

WTF?

4 ay 3 hafta 2 gün

Romanya'da geçen bu filmde iki genç kızımız först leydiiz rollerini paylaşıyorlar. Olayın başından sonuna kadar onlar var.

Size diğer sitelerde yapıldığı gibi, ne oluyor ne bitiyor çıkış noktası nedir, bunları söylemeyeceğim. Zira ben herhangi bir yerden bilgi edinmeden izledim bu filmi ve çok fazla 'oha' diyip, meraktan geberme duygusunu tattım. İstiyorum ki siz de tadın aynı duyguyu.

Genç kız olmanın- daha ziyade salakbirgençkız olmanın- nasıl da zor olduğunu anlayacak olabilirsiniz. Bilemiyorum.

Dram filmidir. Gram gülmece içermez.

(Not: Altın palmiye de kazanmıştır.)

From Paris With Love / Paris'ten Sevgilerle

Fransa'da -aslında kim nerede ne yapıyor anlamadım ben. Çin falan bile giriyor bir ara işin içine- büyükelçilikte çalışan bir adamın, görev arkadaşıyla tanışıp çökertmeye çalıştığı çeteleri çökertene kadar yaşadıkları ve nasıl ihanete ugradıgı anlatılıyor. Filmin konusu bu değil tabi ama şimdi söyleyip de süprizini kaçırmak istemiyorum.

Bu arada bu bahsettiğim adam normal 'insan' bir insan. Ama görev arkadaşı delinin önde gideni.

Konusunu güzel işleyememiş olsalar da, atraksyonlarıyla pek güzel bir film. İzlemeye değer mi? Değer.

Live Once Die Twice

Kocasını tekne kazasında kaybedeben kadının birinin içine sürüklendiği entrikalar anlatılıyor. Ummadık taş baş yarıyor falan filan.

Filmin konusu güzel olsa da kurgusu çok iyi olmamış. Daha iyi bir yapımla çok daha güzel hale gelebilirmiş. Aslında olaylar alışılmadık, fakat izleyici olarak bir sonraki adımı tahmin etmenin çok kolay olduğu bir film. Biraz da beceriksizce.

Merak duygunuz pek kabarmayacak. Ama yine de vakit geçirmek adına güzel olabilir.

(Benceğ)

Duvak

2006 yapımı bu film bir kitaptan uyarlanma. Çoğu yerde 1920'lerde iki ingiliz arasında geçen aşkı anlatıyor dense de ben bunun daha çok bir kadının istemeyerek evlendiği kocasıyla yaşadığı hayatı, düşünülenlerin nasıl da tersine döndüğünü anlatan bir film olarak görüyorum.

Dram, romantiğzim, entrika vs vs var içinde.

Bakteriyolog kocasıyla birlikte kolera salgınının ortasına giden ve hiç aklına gelmeyecek şeyler yaşayan bir kadın...

Yukarıda verdiğim bilgileri seven varsa buyursun.

Şimşek Hırsızı

Film Yunan mitolojisi üzerine kurulu.
Tanrıların kavgaları, ve dünya üzerindeki yarı insan-yarı tanrı çocuklarının zımbırtıları.

Güzel film. Eğlenceli olmuş. Fazla bir beklentiniz yoksa oturun izleyin.

İskenderiyeli Hypatia- Agora

Bir kadın filozof* olan Hypatia'nın Mısır'daki Hristiyan-Yahudi ve Pagan tartışmaları arasında geçen hikayesini ve buna rağmen bilimden asla vazgeçmeyişini anlatan güzel bir film. O dönemde kadınlar hiçbir amaca hizmet etmezken Hypatia, bilim için kafayı bile yiyor. Düşünün artık ne cesaret. Aklı fikri bilimden başka bir şeye yaramayan hanım kızımız pek de güzel.

Film aynı zamanda din tartışmalarının zamanla yerini büyük bir yobazlaşmaya bırakmasını da çok iyi bir şekilde işlemiş. Ummayan taş baş yarar gibi bir temaya bağlayabileceğimiz bu filmde taşlar havada uçuşuyor.

Eğer bu tip şeylere merakı olan varsa, gelsin izlesin.

*Hypatia, incir çekirdeğini doldurup taşıran çalışmalar yapmış, döneminde siyasi olaylada da rol oynamış bir filozof olmasına rağmen kendisi hakkında pek bir bilgi birikememiştir. Daha doğrusu adından çok fazla söz edilmez. Nedendir bilmem. Meraklısı varsa, yüce gogula yazsın, bir baksın bakalım. Döneminde bilmemne adı verilen bir okulda ders veren bu tapılası güzel, zeki, becerikli abla çok pis bir şekilde öldürüldü.

Adalet Peşinde

Yolculuk esnasında aklıma geldi, oha dedim nasıl olmuş da yazmamışım. Eski aslında ama keyifli bir film. Gözlerinin önünde ailesi öldürülen bir amcanın, ailesinin katillerinin bulunamaması üzerine yaptıklarını anlatıyor.

Şöyle söyleyeyim, filmin sonuna kadar adama leyla olacaksınız. Öyle çok seveceksiniz, yaptıklarını öyle bir takdir edeceksiniz, aklına kayıtsız şartsız kurban olacaksınız ki sormayın. Ama filmin sonunda öh bu muymuş diyeceksiniz. Yanlış anlaşılmasın, film için değil, adama boşuna kurban olasınızın geldiğini farkedeceksiniz.

Onun dışında keyifli bir film. Alır başını sürükler, sen bile anlamazsın okur.